0 0
Okuma Süresi:1 Dk., 50 Sn.

Ulusum insanının ayarı halen daha yapılamadı.
Ne kadar rot balansa sokarsak sokalım, ne kadar düzen verirsek verelim yine de birkaç turdan sonra yalpalama başlıyor.
Daha düne kadar, sadece devletin idaresinde olduğu zamanlarda hastanelerin hali içler acısıydı.
Doktorların çoğu özel muayenehanesine müşteri ayartma yeri olan hastanelerde, araç edevat ve hatta ilaç bile bulunamıyordu.
Düzgün bir film çekilmesi için dahi uzunca bir süre sıra beklemeniz gerekirdi (tabi o arada ölmemeniz şart koşulurdu).
Yıllar boyunca bu türden aksaklıkların bir türlü önüne geçilemedi.
Ne kadar çok samimi yaklaşılırsa yaklaşılsın, ne kadar çok reformlar yapılırsa yapılsın iş yine aynı asalaklığa varıyordu.
Özel hastanelere verilen izinlerle bu aşılmaya çalışıldı. Aslında iyi de oldu.
Sağlık hizmetleri daha hızlı ve daha verimli alınmaya başlandı.
Rekabet arttı, müşteriler (hastalar) verimliliklerine göre hastane seçmeye başladılar. Diledikleri merkezlere ve diledikleri doktorlara gidebilme imkânlarına kavuştular.
Fakat bununda suyunu çıkarttılar. Az önce dedik ya, illa birkaç tur düzgün gidecek sonrasında da yalpalama başlayacak.
Hastamız, Devlet hastanesinde sıra beklememek ve daha kaliteli hizmet alabilmek adına özel hastaneye gidiyor.
Muayene sırası alıyor ve doktorun tezgâhına yatıyor.
Birkaç tahlil, birkaç film çekiliyor (ne kadar çok işlem olursa devletin sigorta kurumundan o kadar çok para alınıyor).
Sonra doktor tüm hayret ve endişe kisvesini yüzüne takıp; aman Allah’ım!
Siz çok hastasınız! İyi ki şu an buradasınız!
Ve iyi ki benim gibi bir koruyucu meleğin merhametli ellerinin altındasınız!
Eğer birkaç dakika daha gecikseydiniz kesin ölürdünüz de, naşınız yollarda ayaklar altında kalırdı! Hatta kedi köpek bile ısırabilirdi!
Sizin hemen, şimdi, ivedilikle, anında, aniden ameliyat olmanız lâzım!
Zavallı hasta, daha cevap bile veremeden kendisini morg tadında, paslanmaz çelik malzemeleriyle ve soğutucularıyla donatılmış mezbahanede buluverir.
“Ne oldu, ben neredeyim, sen kimsiniz?” sözleri, narkozun etkisini göstermeden önceki son sözleri olacağını, ancak uyandığında anlayacaktır (ve tabi doğrandığında).
İşin sigorta haricinde ekstra ödemelerini saymazsak, bir oldubittiyle hastamız kesilmiştir ve gerisi teferruattır.
El insaf! Bu mudur? Yani bir ameliyat, bu kadar çabuk ve bu kadar önemli midir?
Bir süre alternatif tedaviler denenemez mi?
“Özel hastaneler, tek hedefiniz ameliyattır” emri mi var?
Dedik ya, elimizin ayarı yok.
Vur deyince öldürmeyi seviyoruz.
Ne devlet hastanesi gereğini yapabiliyor, ne de özel hastaneler gereken insani yönden bakmasını.
Bence özel hastaneler duvarlarına şu sözü yazmalılar;
“Hayatta en hakiki mürşit Para’dır. Hipokrat Bey de Muhasebe müdürümüz…”

Bir cevap yazın