Okuma Süresi:2 Dk., 51 Sn.
NORVEÇ
Hani bilirsiniz, işte Arabistan ülkesinin %90’ı çöldür, Norveç ülkesinin de en az %90’ı kayalık, dağlıktır diyebiliriz.
Tabi bu dağlar bir kompozisyon ihtiva ediyor; zirvelerinde on binlerce gölcükleri olan, tutunabilen yerlerde bol ormanlara sahip, alp dağları gibi çoğunlukla karlı duran ve yine eteklerinde on binlerce fiyortları barındıran bir ülkeyi uçaktan izlemek daha keyifliydi.
Dağların görülebilir en büyük özelliği tıpkı Kafkaslar veya Alp dağları gibi taştan ve karlı olmasıydı. Ancak Norveç’teki dağlar biraz daha sivri olmayanıydı.
Öğrendim ki bu ülkenin ancak %3’ü tarıma müsait. Gerisi hep yukarıda yazdığım gibi özelliklere sahip.
Önce ikinci büyük şehir Bergen’e gittik. Buradan Oslo’ya fiyortlar içerisinden (tekneyle) geldik.
Dik ve yemyeşil dağların arasında fiyortların nazar boncuğu gibi masmavi sularını izlemek olağanüstü bir haz veriyordu. Bu ülkede binlercesi olan fiyortların yaratılması dâhi başlı başına bir mucizedir.
Her köşesi cennet gibi olan ülkenin berrak ırmaklarını, devasa şelalelerini izlemek bile yetiyordu aslında.
Tabi hepten tekneyle fiyortlardan geçmedik, belli kısımlarda karayolunu kullandık.
En çok tünele İsviçre sahip sanıyordum ama Norveç daha fazlaymış. Örneğin “Laerdal Tüneli” Norveç’te bulunuyor. 24,5 km olan bu tünel İsviçre de ki tünellerden daha uzun. (Ancak orada 57 km tünel iki yıl içinde bitiyor ve lider yine onlar olacaklar!)
Bu tünelin her 6 kilometresinde bir, gün ışığı konsepti yapmışlar. Çünkü tünelden geçen insan orada depresyona girebilir ve dağın içinde kalma heyulasına kapılabilirmiş.
Norveç bir zamanlar Avrupa’nın en fakir ülkesiyken, 1960’larda bulunan petrol ve doğal gaz ile talihi dönmüş.
O kadar çok petrol üretiyor ki %10’unu ancak tüketebiliyor. Kalan %90 direk ihracat-paralar cebe. Şimdi dünyanın en zengin ülkelerinden birisi olmuş.
O kadar zenginlemişler ki; Norveç’te kişi başı bir deniz aracı (tekne-yat) düşüyormuş.
O kadar zenginlemişler ki, yeni yapılan evlerin çatısı artık toprak kiremit değil, porselen kiremitlerden kapatılıyor. Evet, bildiğiniz porselen kalitesi. Hani içinde yemek yediğimiz kahve içtiğimiz porselen var ya… O kalite işte
O kadar zenginler ki, devasa yalçın kaya kütleleri oyulup içine kestirme otoyollar yapmışlar.
O kadar zenginler ki petrollerinin ve Avrupa balıkçılığının ellerinde bulunmasından ötürürü Avrupa birliğine girmek istemiyorlar.
385 bin kilometre karelik ülkelerinde 5 milyon insan yaşıyor ve bu sayı iş gücüne yetmiyor.
O kadar zenginler ki işsizlik sıkıntısının ne olduğunu bilemiyorlar.
O kadar zenginler ki Avrupa’nın en pahalı ülkesi.
Tek eksikleri nüfusları yaşlanıp azalmaya büyük bir hızla devam ediyor.
Oslo kenti tam bir barış ve kültür kenti görünümündeydi.
İstanbul gibi de her renkten, kültürden ve her dinden insanlar vardı.
Eğitim sistemleri çok ileri düzeydeydi. Örneğin ezbere dayalı ders yaptırılmazmış. Ev ödevi verilmezmiş.
Çünkü öğrenmenin en iyi yeri okul denirmiş.
Çocukların çok erken yaşlarda başladıkları eğitimi ikinci dil eşliğinde devam edermiş.
Aslında gelişmiş ülkelerin tümünde bu tür doğru ve başarılı uygulamalar var. O yüzden de gelişmiş ülke olunuyor. Bizim eğitim sistemimizin halen daha bir düzene oturamamasına çok üzülüyorum.
Bizim sistem Allah versin, sabah akşam ezberleme repliğine dönüştü. Adamlarda araştırma-geliştirme ve yetenekleri ortaya koyma üzerine olan eğitim bizde; Soru 1-Sivas kongresi tarihi, soru 2-Kaç kişi toplandı soru 3- kaç karar alındı, soru 4- bunlar nelerdir… Gibi devam ediyor.
Ve hatta diyorum ki bizim eğitim sistemimiz, Osmanlı yıkıldıktan sonra bilerek, isteyerek, kasten ve cebren katledildi. Canına ot tıkandı. Bir daha ayağa kalmamamız için eğitimsizliğe olağanüstü önem verildi. Ve hatta bazen düşünüyorum ki; bu Lozan denen yoz antlaşmanın içerisinde gizli bir şekilde eğitimimizin de böyle yapılması salık verilmişti.
Ya biz çok saftık ve eğitilemezlik genleri taşıyorduk, ya da birileri bizi çok şahane cahil bırakmışlar-bırakmaya devam ediyorlar…