0 0
Okuma Süresi:2 Dk., 4 Sn.

Türkiye de parti kurmaylarının en çok sıkıntıya düştüğü ve bazen acı tecrübeler edindiği  bir ikilem vardır; O ikilem liyakat ve sadakat noktasında düğümlenmiştir hep. En son geçirdiğimiz yerel seçimlerde de gördüğümüz gibi kaybedilen yerlerde genellikle halkın teveccühünü kazanmış insanlardan daha çok,kim en çok partiye gelmişse kim daha çok sadakat göstermişse onu tercih etmişlerdir. Tam tersi durumlarda gerçekten işin ehli çıksa liyakatliliği ön planda olsa bile,o parti yönetimi tarafından genellikle dışlanmıştır. Milletvekilleri benim adamım olsun,sadakatli olsun yeter gözüyle bakmıştır aday tercihlerine. Belediye başkan adaylarını koyarken bile bu durum ziyadesiyle sırıtmıştır. Aynı milletvekilleri benim adamım il genel meclisi üyesi olsun diye parçalanmıştır hep. Belediye başkan adayları meclis üyesi seçerken liyakatlilikten çok kendisine yakın olanları,birlikte sohbet edebilecek ve meclis çalışmalarında kayıtsız şartsız başkanın işaretine tabi olacakları isimleri yazmışlardır listelerine. Bunun için kriter;ya yönetim kurulu üyesi yada siyasetten önce birlikteliği olsundu yeterdi. Bunda da karşınızdaki yönetici kadrosu ısrarla bu aday tercihi yanlış dediğinde ise ona küsüverirler. İlk fırsatta ayağı kaydırılacaklar arasına not alınıverirler. Çünkü en tepeden en aşağıya kadar herkesin bir amel defteri vardır kendince. İstediklerini yapmayanların isimleriyle doludur o defterler. Zaman sonra sıra seçimlere yani halkın tercihine gelir. Söz konusu belediyelerde seçim kaybedildiği zamanda şaşırır kalırlar sonra. Neden,nasıl oldu? Biz nerde hata yaptık? sorusu yerine kim bizi sattı yada kim bizden göründüde oy vermediye dönüşür iş. Oysa sebep açık seçik ortadadır. Yanlış isimler yanlış tercihler. Hadi bazı müspet yada menfi çıkarlar uğruna bu isimlere olur verenler o hatayı yaptı. Ya o aday olanlara ne demeli? Elbette herkes kendince çok kıymetlidir. Fakat bu ısrarcı ve inatçı insanların kendilerini tartması gerekmez mi? Ben bu işe talip olacağım ama,bu işin hakkını verebilecek bilgi ve beceri donanımım var mı diye kendine bir kerecik olsun sormaz mı? Siz tesadüfen bir partinin yönetim kurulunda olmuş olabilirsiniz,tesadüfen belediye meclis üyesi de olabilirsiniz,tesadüfler devam etsin siz il genel meclisi üyesi de olmuş olabilirsiniz. Doğrudur olmuşsunuzdur ama geriye dönüp baktığınızda tesadüf kavramı bas bas bağırıyordur size. Diyordur ki sen aslında fazla bir şey değilsin fakat konjönktör seni buraya taşıdı en iyisi bununla yetin. Adı sağduyu olan  o sözü hiç birimiz duymak istemeyiz. Baktık bir yere gelemiyoruz mevzuatlar yada yönetim noktasındaki isimler buna engel oluyor,başka bir kapı,başka bir olanak,başka bir yol buluruz ama istediğimiz noktaya geliriz. Oysa halkın öyle bir sıkıntısı yok. Sen oraya gelmek için ne kadar kulis lobi vs. faaliyetler yapmış olursan ol halk bunu bilmez. Halk bu adam bu işi yapamaz diye düşündüyse gözünün yaşına bakmaz seni kaldırıp atar. Halk filozof değilki…

Bir cevap yazın