Okuma Süresi:5 Dk., 5 Sn.
KIRGIZİSTAN
Söz konusu ülke Dünyanın en dağlık ülkelerinden birisidir.
Tanrı dağları, Ala Dağlar yoğun bulunan sıradağların adıdır.
Bulutlara değecek kadar yüksek olan dağların eteklerinde de upuzun nehirler, deniz gibi göller, yemyeşil vadiler insanın gönlünü okşar.
İsviçre’nin Asya halidir Kırgızistan.
Türklerin en orijinal kalmış, asimile olmamış, özünü kaybetmemiş, halen daha insanlıktan çıkıp tüketici bir toplum olup çevresini zehirlememiş bir ülkedir Kırgızistan.
Her yerde özgürce dolaşan sığır, koyun ve bolca yılkı atlarının da yurdudur aynı zamanda.
O yüzden Et domatesten bile ucuzdur. Ve o kadar da nefis tabi.
Altın Madenleri dışında fazla bir ekonomik potansiyeli olmayan Kırgızistan’ın dünyada eşi benzeri görülmemiş iki özelliği öne çıkar ki bu da Kırgızistan’ı bambaşka bir konuma getirir.
Bunlardan birisi Manas Destanıdır.
Her dönem eklemeler yapılan iki destan vardır yeryüzünde; birisi Hindistan’ın Mahabrata Destanıdır. Bu destan 400 bin satırdan oluşur.
Manas Destanı ise 600 bin satırdan oluşur.
Dinlerken öyle bir coşarsınız ki; derhal cenge, ülkeler fethetmeye çıkasınız gelir.
Yine Kırgızistan’ın en önemli şahsiyeti Yazar/Siyasetçi/Düşünür Cengiz Aytmatov’dur.
Modern Dünyaya Kırgızistan’ı en iyi tanıtan da bu isim olmuştur.
Yazdığı eserler onlarca dile çevrilmiş ve milyonlarca okurun tercihine mazhar olmayı başarmıştır.
Yazdığı eserlerde aşkı, sevdayı, yoksulluğu, adaletsizliği, emperyalizmi o kadar güzel işlemiştir ki; muhalifleri bile buna karşı çıkmamışlardır.
Kırgızistan Dünyanın en yoksul ülkelerinden birisidir.
Bu yüzden de sık sık siyasi krizler, istikrarsızlıklar, ekonomik sorunlar baş gösterir.
Buna rağmen halkın gönlü boldur. Cömerttir. Misafirperverdir.
Tek bir örnek vereyim siz de bana hak vereceksiniz;
Ben şimdiye dek 64 ülke dolaştım ve bunların birçoğunu Tur Firmaları aracılığı ile gerçekleştirdim.
Yerli yabancı hiçbir tur firması herhangi bir hediye vermemiştir.
Yani bir kalem, bir anahtarlık veya herhangi bir kart postal gibi şeyler.
Kırgızistan’da bizi gezdiren yerel Turizm firmasının rehberi birimize bir torba dolusu hediye verdi.
Bunların içinde anahtarlıklar, kalemler, not defterlerinin yanı sıra ve en önemlisi; yöresel şapkalar dağıttı.
Şapka hem maddi olarak ve hem de manevi olarak oldukça kıymetliydi.
Onların bu cömertliği beni hem utandırdı hem de duygulandırdı.
Aynı şey restoranlarında da geçerli.
Eğer misafir olduğun anlaşıldıysa; siz verilecek porsiyon neredeyse iki misli artırılarak veriliyor.
Ekstra para istemeden daha fazla ikram ediyorlar.
Biz de öyleydik fakat ne olduysa son 100 yılda bizim maneviyatımızda ciddi bir ameliyat yapmışlar ve Avrupalılaşmışız-cimrileşmişiz!
Komünist Sovyet Blokunda kalan Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan gibi ülkelerde Ruslar korkunç zulümler yapmışlar.
Sibirya, Kırım, Kazan gibi günümüz Rus topraklarında kalan Türk azınlığın dağınık bir şekilde olduğu çoğu bölgelerde bugün bile devam eden zulümler söz konusu.
Ne yapmışlar ve ne yapmaya devam ediyorlar?
Tüm İslâm ve Türk eserlerini bilerek isteyerek yok etmek niyetiyle bombalayıp durmuşlar. Kıymetli eserleri çalıp kendi müzelerine koymuşlar.
Altından olanları kendilerine saklamışlar/satmışlar.
Sağ bıraktıkları yerleri ise Ahır, Malzeme Deposu, Meyhane gibi hizmetlerde kullanmışlar.
İnsanların İslam inancını ellerinden almışlar.
Öz be öz Türk olduklarını unutturmak için gerek Dil ve gerekse asimilasyon çalışmasını acıtarak-kanatarak sürdürmüşler.
Bütün bu ülkelere-yerleşim yerlerine az sayıda da olsa Rusları yerleştirip onları kontrol altında tutmaya devam etmişler.
Ekonomik, Siyasi, Entelektüel kontrolü kendilerinden başka kimseye vermemişler ve Türk-İslam olanları sadece işçi ve çoban seviyesinde tutmuşlar.
Aynı şey İran’ın Güney Azerbaycan halkına uyguladığı asimilasyon için de geçerlidir.
Ruslar kadar zulüm etmedilerse de yurtlarını, örflerini, hürriyetlerini ellerinden almış olduğu da ortadadır.
Yine Doğu Türkistan Ülkesindeki Müslüman Türklerin çektiği zulümler onlarca yıldır devam etmektedir.
Türkiye için durum çok mu farklı?
Elbette değil!
İçerden piçlerle, dışardan düşmanlarla bizleri de son 300 yıldır sömürmeye, yenmeye, bölmeye, parçalamaya ve hatta yok etmeye uğraşmadılar mı?
Halen daha bunun için çalışmalarını sürdürdüklerini görmüyor muyuz?
Aslında kısmen başarmışlar da.
Türk Cumhuriyetlerinde yaşayanların büyük bir kısmı halen daha Rusça konuşuyor.
Eski kuşaklar halen daha Komünizm dönemini özlüyor.
İslam ibadeti, uygulaması, haramlar çok ciddiye alınmıyor.
Bizde de durum çok mu farklı?
En çok Batıyı sevmiyor muyuz?
En çok İngilizce konuşmuyor muyuz?
En çok ilk yerleşmek istediğimiz ülkeler Batıda değil mi?
İran’da da aynı şey söz konusu.
Şia olmazsan, otoriteye itaat etmezsen, bağımsızlık lafını diline dolarsan soluğu idam sehpasında almıyor musun?
Kişisel özgürlükler Türkiye’de biraz daha iyiyse de bu bizi yanıltmasın!
Çünkü Türkiye’de yönümüzü Türk Cumhuriyetlerine, İslâm Ülkelerine, kendi manevi değerlerimize dönmeye kalktığımızda ne oluyor?
Anında köşe başlarını kapmış kripto hainler altıncı kol faaliyetlerine başlamıyorlar mı?
Ekonominin devleri, pkk’nın kimi “ODA” adında uzantıları derhal açıklama üzerine açıklama yapmıyorlar mı?
Oysa hayran olunan Batı biti kanlandıktan sonra bize hep sömürmek ve kontrol altında tutmak dışında bir yaklaşımda bulunmuş mudur?
Bu satırları yazarken Recep Tayyip Erdoğan BRICS toplantısına katılmıştı.
Bu birliğe girmek için çaba gösteriyordu.
Vay efendim demokrasilerden uzaklaşıp, diktatörlerin olduğu yerlere dümen kırıyormuşuz!
İyi ama medeni (!) geçinen taraf sana hep zarar veriyor ne olacak?
Seni bölmeye, ülkeni parçalamaya, ekonomik olarak seni boğmaya devam ediyor?
Neyse, bu konu daha çok su kaldırırsa da burada bırakalım.
Fakat şunu yazmadan geçmek istemem;
İslam Ülkelerinin çoğu satılmış ve görevlendirilmiş liderlerinin alçaklıklarının bitmesi biraz zaman alacak gibi görünüyor.
Bunun için birkaç kuşak geçmesini beklemek gerekir.
Oysa Türk Dünyası daha farklı.
Oralarda iyi kötü Demokrasi var ve insanlar biraz daha her şeyin farkındalar.
Bizim Türkiye Türkleri olarak bu ülkelerle entegre olmamız şarttır.
Uzun zamandır Türkiye Liderliğinde bu çalışmaların devam ettiğini biliyoruz.
Aynı iyi niyetler diğer Türk ülkelerinde de söz konusu.
Birey olarak bizlerin de üzerimize düşen şeyler var; mümkün olduğu kadar o bölgeleri ziyaret etmek, diğer Türklerle tanışmak, dost olmak, iletişimde kalmak, dertleriyle dertlenmek, sevinçlerine ortak olmak…
Çok şükür biraz aşama kaydettik; 30 yıldır işgal edilen Azerbaycan/Karadağ zaferi bunun en bariz bir göstergesidir.
Devamı da gelecektir İnşallah.
Bu Ülkelerde gördüğüm şu; Dünyanın tüm Türkleri birlikte olmaya, birlikte hareket etmeye, yürekleri birlikte atmaya hazırlardı.
Biz halklara harekete geçmek kalıyor.
Bu birlikteliği sağlayabilirsek daha az sömürülecek ve dünyaya daha fazla barış gelecektir.
Sonuç: gerek içerdeki hainlerin, gerek yeniden tarih uydurucuların ve gerekse dışarıdaki emperyalistlerin telkin ettikleri gibi bizler Orta Asya’dan bir Koyun ve Keçi peşinde gelmedik.
Biz binlerce kilometrelik mesafeyi kat ederken Şehirler, Medeniyetler, Üniversiteler kurduk.
Matematikte, Tıpta, Astronomide, Fizikte İcatlar yaptık ve insanlığın hayatına dokunduk.
Can ve Mal emniyetini sağladığımız ticari yollar kurarak halkların ihtiyaçlarının tedarikinde ciddi roller oynadık.
Hanlar, Hamamlar, Kervansaraylar, Bedesten, Çöllerde Menziller kurduk.
Bunları yaparken de maddeperest olmadık.
Tam tersine aynı hassasiyetle maneviyat âlemine de ciddi katkılarda bulunduk.
Biz bunları yaptık.
Evvel Allah yine yaparız.
Ve inşallah yine yapacağız.