0 0
Okuma Süresi:4 Dk., 54 Sn.


Türkiye’nin doğusunda yer alan ve Kafkas halkalarından olan Gürcistan yolculuğumuz başlıyor. Ülkemizi, dağılmadan önceki Sovyet bloğuna bağlayan sınır olan Gürcistan’ın önemi halen daha devam ediyor. Çünkü enerji koridorlarının geçiş güzergâhı ve Türkiye’yi soydaşlarına ulaştıracak transit yol bu ülkeden geçiyor. Rotamı Ünye, Hopa, Batum ve Tiflis üzerinden düzenledim. Önceleri pasaportla, şimdi ise sadece kimlikle geçilebilen tek ülke olan Gürcistan, oldukça ilginç bir yapıya sahip. Türkiye toprakları, gerek alt yapısı ve gerekse karayollarının düzgünlüğüyle bitirilip, Sarp sınır kapısından geçtiğiniz anda üçüncü dünya ülkesine geldiğinizi hissediyorsunuz. Eşyalar, mimari tarzı, yollar, eski arabalar, insanların bakımsız halleri, pejmürde kıyafetleri ve daha birçok şey sizin böyle düşünmenizi sağlıyor. Sovyetlerin o soğuk, donuk, endişeli ve kasvetli solukları tüm Gürcistan şehirlerine, coğrafyasına ve hatta insanlarına bile sirayet etmiş durumda. Her ne kadar Rusya yıkıldıysa da, en azından bu itici görüntü mimaride ve alt yapıda devam ediyor. Misakı milli sınırları içerisinde olan Batum şehri Acara eyaletinin de başkenti. Birçok ülkede sınırları nehirler belirliyorken, Rusya, Osmanlı savaşlarından ötürü daha Türkiye kısmından daha fazla toprak çalınarak belirlenmiş durumda olduğu sırıtıyor. Oysa 10 kilometre ileriye dökülen Çoruh nehri doğal sınır olmalıydı. Tıpkı Suriye ve Irak’taki gibi bodoslama ve cetvelle bölünen sınırlar yüzünden birçok akraba bu ülkede de darmadağın edilmiş. Sonra da Rusya’nın tahakkümünden dolayı uzunca bir süre yüzünü dışarıya döndürememiş, akrabalar birbirlerini tümden yitirmiş. Rusya’nın dağılmasından sonra sınır kapıları açılınca, eski ve yenidünya çok geç de olsa birbirlerine kavuşmuş oldu. Buluşmalar artarak devam ediyor. Kalan akrabalar birbirlerini bulmaya çalışıyorlar ve buluyorlar da. Batum adeta Türk şehri olmaya yüz tutmuş durumda. Otel işleticileri, benzinlik ve tır istasyonları çalıştıranlar ve birçok ticaret dalında hizmet verenlerin büyük bir kısmı Türklerden oluşuyor. Öyle ki, Artvin’de havaalanı olmadığı için, Batum havaalanı ülkemize hizmet eder hale getirilmiş. Gürcistan’ın şehrine inen Türk uçağından gelen yolcular, servisler aracılığıyla sınırda beklemeksizin direk Hopa-Artvin tarafına getirilip bırakılıyorlar. Oldukça fakir olan ülke gittikçe suni bir zenginliğe doludizgin koşuyor. İhtiyaç duydukları maddi kaynakları a-enerji hatlarının ve transit taşımacılığın kiralarını-bedellerini almaları, b-tüm bölgenin en büyük kumarhanelerinin açılması ve dünyanın her yerinden (özellikle Türkiye’den) kumar oynamaya gelenlerden, c-fuhuş sektöründen dolayı gelen turistlerden, d-buraya ve diğer Türkî cumhuriyetlerine giden transit yolcuların, yük taşıyan tırların bıraktığı dövizlerden elde ediyorlar. Geçmişten Şevardnadze döneminin sonlarına kadar rüşvetsiz arabaların ilerlemediği, 50 dolara insan öldürdükleri, hırsızlığın bini bin para olduğu, geceleri sokağa asla çıkılamadığı, insanların fakirlikten ve bazen de açlıktan iyice sefil olduğu zamanlardan bu yana anlayışlar oldukça değişmiş. Saakaşvili gelir gelmez ilk yaptığı icraat¸tüm eski tüfek memurları emekli etmek ve yerine yeni nesil personel almak, yabancılara, turistlere, işadamlarına ülkesini sonuna kadar açmak ve onları güvenlik hususunda maksimum düzeyde korumak olmuştu. Bu da rüşvetin ve usulsüzlüğün gidişatını bıçak gibi kesmişti. Maalesef diğer Türkî cumhuriyetlerinde bu durum kısmen iyileşse de, genelde değişmeksizin devam ediyor. Çünkü kadro aynı kadro, zihniyet aynı zihniyet. Gürcistan Kafkas ırkından olduğu için farklı bir milletten müteşekkil. Anlayışları, hayata bakışları ve beklentileri çok değişik. Düğün, doğum günü, parti türü sosyal birlikteliklerde ne kadar fakir olursa olsunlar, faizle borç bulup, mutlaka bir hediye ile birbirlerinin davetine gidebiliyorlar. Geçmişte yaşadıkları birçok iç karışıklık ve savaşlar nedeniyle okulların dâhi kapandığı bu ülkede, tiyatrolar ve eğlence yerleri asla kapatılmamış ve faaliyetleri devam etmiş. Bu ülkede fakirler çok fakir, zenginler ise özel helikopter pisti yaptıracak kadar çok zenginler. 5 milyonluk ülkede gelir dağılımı son derece bozuk seyrediyor. Öyle ki, Gürcistan’dan Türkiye’ye, fındık ve çay toplamaya işçiler mevsimlik de olsa gelmek ve biraz olsun para biriktirmek zorunda kalıyorlar. Hayvancılık o kadar yaygın ki, karayolları her daim sığır ve domuzlarla doluşuyor. Verimli olan boş toprakları halen daha bakir ve işlenecek şekilde bekliyor. Tarım yapmaya son derece elverişli olan toprakların başka milletlere kiralanması, satın alınması ve işletilmesi, devlet tarafından çok cazip seçeneklerle teşvik ediliyor. Cenazelerde tabutlar, Müslümanlar gibi omuzlarda taşınıyor ve kalabalık bir cemaat tarafından yürüyerek götürülüyor. Yine Türkler gibi mümkün olduğunca fazladan ağlamaya çalışıyorlar. Yine batıl inançlara sahip kimi Türkler gibi onlar da, ağaçlara, bazı kutsal kabul ettikleri yapılara çaput bağlıyorlar. Düğünler de yine bizim gibi otomobil konvoyları eşliğinde ve bolca korna çalınaraktan yapılıyor. Kiliseler çok fazla sayıdalar fakat cemaati yok denecek kadar da az. Buna rağmen papazlar, cansiperane çalışarak mürit toplamaya gayret ediyorlar. Gürcüler eğlenceye ve içkiye çok düşkünler. Bu yüzdendir ki aile yapıları çökmüş, boşanma sayısı tavan yapmış, kadınlar çocuklarıyla ortada kalmış durumdalar. Türkiye ile sınır olan Gürcistan alışverişinin büyük bir kısmını “sarp sınır kapısı”ndan yapmaya devam ediyor. Bu ülkede Türk işadamı oldukça üst seviyede. Hiçbir sorun olmadan ticaret yapmaya devam ediyorlar. Her Sovyet bloku ülke gibi burada da yeşil alanlar, parklar, gezi yerleri oldukça geniş bırakılmış. Deniz kıyıları yazları, gerek bölgelerinden ve gerekse yurt dışından gelen insanlarla hıncahınç dolu oluyor. Tiflis’e varmadan önce en son Abhazya savaşından dolayı bombalanan Gori şehrini gezdim. Rusların Lenin’den sonra en ünlü devlet adamı olan Stalin’in doğduğu eve gittim. İleride önemli mevkilere gelecek adamların doğduğu evlerde enteresan oluyor doğrusu. Stalin, çok eski olmasına rağmen, oldukça mütevazı ve kullanışlı bir evde doğmuş. O yıllarda çok önemli olmadığı halde ahşap ve pişmiş tuğladan yapılı evin bodrumu bile var. Başkent Tiflis, ülkenin en gelişmiş kenti. Bu başkentte de birçok ülkede olduğu gibi sanatçılar sokağı var. Burada müzik yapanlar, ressamlar, gösteri yapanlar mevcut. Akşamları her keseye uygun kafeler ve eğlence yerleri her mevsim dolu oluyor. Oteller ve zenginlerin iş ve alışveriş merkezleri son derece lüks iken, halkın büyük bir çoğunluğu, handiyse yıkıldı yıkılacak konutlarda barınmaya devam ediyorlar. Sadece Soçi ile Tiflis arasında olan 70 kilometrelik mesafeden başka otoyolu olmayan bu ülkede, geri kalan çoğu yollar neredeyse ölüm saçıyor. 370 kilometre olan Batum Tiflis arasındaki yolu en iyi ihtimalle 7 saatte ancak aşabilmeniz, durumun ciddiyetini ortaya koymaya yetiyor. Ancak bu yolların tek güzel yanı, tüm komünist rejimine sahip ülkelerde olduğu gibi, yol kenarlarının tamamı ağaçlarla kaplı olmasıdır. Öyle ki, ağaçların büyümesi, karayolunun üstünü kapatmış durumda. Seyahat ederken yeşil bir tünelden geçiyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz. Tamamen günlük yaşamaya ve sadece tüketmeye endeksli Gürcistan ülkesine, ikinci el Avrupa otomobiller ve yığınla cep telefonları doluşmuş durumda.

Bir cevap yazın