Fındık sorunu yıllardır ülkemizi idare edenlerin başını ağrıtmış olup, her yıl yeniden denemelerle, suni çözümlerle ve bunun için bir çok maddi fedakarlıklarla ertelenmiş bir sorundur. Bu sorun her yıl tam fındık zamanında ele alınır, ne yapıldığı ve nasıl kararlar alınacağı belli olmaksızın çalakalem bir suni çözüm oluşturulur ve işlemlere başlanır. İşte şimdi fındık hasadına birkaç ay kalmışken, bu konu bu günlerde ele alınmalıdır. Öncelikle konu hakkında sağlıklı tespitler yapmamız gerekiyor. Daha düne kadar dünyada birkaç ülkede var olan fındık, yanlış politikalar yüzünden onlarca ülkeye yayılmış duruma gelmiştir. Gelecekte bu ürünün diğer ülkelerde daha da yaygınlaşacağı aşikardır. Ülkemizde ise durum pek farklı değildir. Nemli bölge ürünü olan fındık bugün Bitlis’in Hizan ilçesinde bile en az 600 ton civarında üretilmektedir. Daha düne kadar pirinci ihraç eden ülkemiz, kolay ürün olan fındığın yaygınlaşmasıyla, pirinci ithal eder duruma gelmeyi başarmıştır. Mısır meyve sebze et ve süt ürünleri vs. gibi bir çok ürün de yine, verimli düz arazilerin fındık bahçesiyle kaplandığından üretimi yeterli miktarlarda değildir. Peki FINDIK ürünü önemsiz diyebilir miyiz? Elbette kocaman bir hayır. Çok hayati üç konuda fındığın önemi tartışılmazdır. Birincisi; fındık engebeli arazilerde fevkalade bir toprak tutucu erozyonu önleyicidir. Daha düne kadar heyelanlardan acı çekmiş bir çok bölgemiz, fındık ağacı sayesinde bu acıları unutmuştur. İkinci önemi; özellikle orta Karadeniz de nüfusu köylerde tutmayı başarmış, şehirlere akın edilmediği için sosyal ve yapısal sorunlar en aza indirilmiştir. Üçüncü ve en önemli etken ise; Fındık, sıfır ithal katkılı, tamamen topraktan çıkarak milyar dolarla ifade edilen bir ihraç kalemidir. Bugün böylesine maddi kıymeti olan hiçbir tarım ürünü yoktur. Siz 1 milyar dolarlık ihracat yapmanız için en az 600-700 milyon dolarlık ham madde veya teknoloji ithal etmeniz lazımdır ki, bu bile fındığı en az 5 milyar dolarlık ihracat yapıyor kategorisine sokmaya yetmektedir. ama diğer yandan da 1 milyar dolar ihracat yapacağım derken, fındığı yanlış metotlarla destekleme yoluna girip, devlet maliyesini zarara uğratmanın sonucuna da düşmemeliyiz. Söz konusu maliyet olunca bu kez ya iç ya da İMF gibi dış kurumlardan borç para alıp bu konuyu halletmişte olamayız. Yeni ve başka anlayışla başladığı halde TMO nun verdiği yıllık depo kiraları, personel istihdamı ve ekipmanlarının maliyeti bile devasa boyutlarda olduğu ortadadır. TMO bu yıl 366 bin ton fındığı personel, depo, ekipman vs 1000 tl/ton malettiğini varsayalım. Oysa aynı fındığı 20 adet sağlıklı bir fabrika, kırması çuvallayıp yerine teslim etmesi en fazla 250 tl/ton a maledecektir. Çünkü özel sektör kar etmek ve en ucuza bitirmeye programlıdır. Devletimizin maliyesi sadece bu özel sektör haricinde arz fazlası fındığı çekmek için maliyeti fazla olan parayı üreticiye dağıtsa sorunların yarısı çözülür. Tabi biz yinede daha farklı bir çözüm önereceğiz ;
1-Devletimiz Gerek T.M.O. gerekse Fiskobirlik veya ileride olabilecekse üçüncü bir kurum ile ürün almaktan stoklamaktan ve dolayısıyla çürütüp yağlığa ayırmaktan vazgeçmelidir. Zira sadece yağlığa ayrılan fındığın zararı bir tarafa, depo ekip ve ekipmanlara yapılan masraflar çok fazladır.
2-Devletimiz bir an önce kadastro çalışmalarını bitirip, üretim yapan çiftçileri kayıt altına almalıdır. Bunu yaparken çiftçilere, ziraat odası ve bazı kurumlarca alınan, üyelik aidatı harç vs. gibi masrafları en aza mümkünse yapılandırma esnasında hiç masraf ettirilmemelidir.
3-Fındık alanları rakıma göre derecelendirilmelidir. Bu tüm Türkiye de uygulandıktan sonra oluşturulacak bilirkişi heyetince, varsayalım 0-10 mt. arasındaki rakımlarda kayıtlı üreticiye yılda dönüm başı şu kadar TL. yardım edeceğiz, 10-50 mt. arasın da rakımlarda bir parça artırılmış olarak, 50-100 arası biraz daha artırılarak şu kadar miktar, 100-200 arası 200-300 arası gibi rakamlar belirlenmelidir. En az düzeyde olan yerlere en az yardım, en yüksek olan yerlere en yüksek yardım yapılabilir. Buradaki amaç, sıfıra yakın arazilerde her ürünün yapılabilirliği ortada olduğundan, rakım yükseldikçe engebeli ve erozyona uygun olan başkada hiçbir tarıma uygun olmayan arazileri fındık ürünü sayesinde korumak, oradaki nüfusun yerinde kalmasını sağlamaktır.
Bu çalışmanın orijinal de adı ; Ürünü değil, ÜRETİCİYİ desteklemektir. Doğrusuda budur. Çünkü TMO’ya ürün teslim ederken mağdur olan çiftçiler olduğunu biliyoruz. Yine biliyoruz ve duyuyoruz ki, alım yapan bazı ekiplerin yardımıyla fırsatçı girişimciler, ürün veremeyen çiftçilerin belgelerini ele geçirip TMO ya fındık verip haksız kazanç elde edebiliyorlar.
Bu çalışmaların sonucunda;
Devletimizin malettiği paraların çok daha altında üretici daha iyi şartlarda desteklenebilecektir. Fırsatçılar bundan yararlanamayacaktır. Spekülatörlük ortadan kalkacaktır. Fındıkla ilgili, gerek fiyat açıklamadan önce ve gerekse alınıp depolandıktan sonra tüm dedikodulara son verilecektir. Özel sektör, fındık alıp satarak ülkesine vergi,k.d.v, stopaj ve istihdam olarak çok ciddi faydalar sağlayacaktır. Gerek üretici gerek ihracatçı bir sonraki yıl fındığın kaç lira edebileceğini tahmin edecek ve ona göre hareket edebilecektir. Rakımı az olan yerler doğal olarak kendiliğinden daha fazla kar getirebilecek başka ürünlere yönelecektir. Buda bazı ithal tarım ürünlerini tersine çevirip, ihracat olarak bize geri döndürecektir. Belki akıllara şu soru gelebilir; ama o zaman ürün desteği alan çiftçi fındık üretmez ki! Fındık üretimine sahip çıkmaz ki! Belki bu söylenenler birkaç yıl için doğru olabilir. Fakat zaman içerisinde azalacak olan fındık ürünü, olması gerektiği yönde kıymetlenecek o zaman üretici ürününe daha fazla sahip çıkacaktır. Zaten bütün sorunumuz ürün fazlalığı değil mi? Gözden kaçırılmaması gereken husus, rakım yükseldikçe o çiftçinin başka bir tarım yapma şansı olmadığı görülecektir. Kaldı ki siz, çiftçiye vereceğiniz üretici desteği herhalde 5 ytl gibi fındık bedeli kadar olmayıp daha az olacaktır.