Kentleşme başladığından bu yana neredeyse iki asır’a yakın bir zaman geçti. Betonların içerisinde dört duvar arasında yaşamasına yaşıyoruz ama ne kadar keyif aldığımız ortada. Doğadan uzakta iş güç bir koşturmadır ömür tüketmeye devam ediyoruz. Oysa daha düne kadar bağlarımız bahçelerimiz vardı. Her şeyden önce hayvanlarımız vardı. İneklerimiz, koyunlarımız, tavuklarımız, köpeklerimiz daha neler neler… Hepsinin bir adı da vardı. İneğimizin adı sarıkızdı. Köpek karabaş. Kedimize boncuk diye çağırırdık. Horozun en çok kullanılan adı çilli horozdu. Hepsi arkadaşımızdı. Her birisinin sırtından elimizi gezdirdiğimiz zaman bütün streslerimiz sorunlarımız bitiverirdi. O zamanlar fazla maddi ve teknolojik olanaklarımız yoktu ama atımıza veya eşeğimize bindiğimiz zaman istediğimiz yere gürültüsüz ve havayı kirletmeden gidebiliyorduk.
Artık o günlere dönüş çok zor. Ama insanoğlunun iç dünyasında bir hayvan sevgisi hep oldu. Ve o sevgimizi betonlar içerisinde de yaşasak dört duvarımızın arasına taşımayı başardık. Bunu önce takla atan güvercinlerle başlattık. Evimizin bir kenarına veya çatısına derme çatma bir kulübe yerleştirdik. Ve fırsat buldukça onları havaya salıp takla atışlarını izledik. Sonraları kaç takla atıyora kadar alıştırmaya çalıştık güvercinlerimizi. Daha sonra akvaryum edindik. Japon balığından tutun da astronota kadar, köpekbalığından tutunda çikletine kadar akvaryuma doldurduk. Akşam olup yorgun eve geldiğimizde önce onların ışığını açıp ve onlara yem vererek izlemeye başladık. Bu durum o kadar keyif verdi ki, bütün dertlerimiz o anda bitiverdi. Devam ettik evcil hayvanlar beslemeye. Kedi edindik. Uysal yumuş bir Van kedisi neşe kaynağı oldu bize. Onlarla oynadık bir süre. Daha başkalarımız köpek edindi. Evi müsaitse ve komşuları rahatsız olmayacaksa özellikle müstakil evlerde köpek beslemeye başladık. Onları akşamları fırsat buldukça gezdirmekten keyif aldık.
Hafta sonları yürüyüşler yaptık. Nede olsa o bizim sadık dostumuzdu. Kimimiz tavşan beslemeye başladı. Onun önüne yeşil sebzelerden koyduk ve izlemeye doyamadık. Kafes aldık. Muhabbet kuşları koyduk. En az iki tane yaptık bunu. Rengârenk olan bu kuşların gagaları papağana benziyordu. En azından kendi adımızı söyletmek için saatlerce uğraştığımız anlar oldu. Sonra onları odanın içerisinde salıverdik. Onlar ıslık atınca omzumuza gelip konduğunda dünyalar bizim oldu. Bazı kuş tiryakilerimiz de kanarya aldılar. Onların nağmelerini keyifle dinlemeye koyuldular. Ve halen dinliyorlar. Hiç bıkmadılar ki. Kimimiz abarttık. Evde fareye benzeyen hemsterlar beslemeye başladık. Kaplumbağalar besledik. Öyle ki atmaca eğitip beslemeye başladık. Elbette bunlarla sınırlı olmayan onlarca çeşit evcil hayvanlarla yaşayanlarımız çok sayıdalar.
Bu insanın doğasında olan hayvan sevgisinden başka bir şey değildi. Bu öyle büyük bir sektör oldu ki, yem satıcıları, onlara uygun kafes imalatçıları, kedi kumu gibi onlarca çeşitte ürün ve onlarca pet shoplar hizmet vermeye başladı ve devam ediyor. Öyle ki köpekler için bile artık özel çikolata imal edilmektedir. Ama bir sorun vardı. bu hayvanları beslerken evden uzak bir yere gidemezsiniz. Yoksa evdeki hayvancağız aç kalacaktır. Onların temizliği, bakımı, sağlığı ve beslenmesi bir insan kadar önem arz etmektedir artık. Özellikle ilaçla ve aşılar yoluyla sağlığına dikkat etmeniz gerekmektedir. Elbette bir canlıyı beslemek, onunla eğlenmek ve onunla yaşamak keyiflidir fakat, bir o kadar da sorumluluk isteyen bir hobidir. Siz siz olun eğer yeriniz ve imkanınız yoksa evcil hayvanlara fazla merak salmayın. Çünkü bu her iki olanağınız yoksa hem kendinize hem de hayvanlarınıza eziyet etmiş olursunuz…