Çek Cumhuriyeti

0 0
Okuma Süresi:1 Dk., 59 Sn.


Almanya’dan sonra giriş yaptığım Çek Cumhuriyeti coğrafyasında ilerlerken, uçsuz bucaksız ormanlar ilgimi çekti.
Sonradan öğrendiğime göre bu ülkenin %30’u ormanlarla kaplıymış.
Akşamüzeri vardığım başkent Prag aynı zamanda trafik ve park sorunu olmayan tek Avrupa Başkentiydi.
Ertesi günü kahvaltıdan sonra turistik mekânlara yöneldim.
Başkent Prag’da yerli halktan çok Turist vardı. Bu ülke her yıl milyonlarca turisti ağırlıyormuş (6 milyon).
Bu da gerek tarihi özelliklerinden ve gerekse konaklamanın ucuz olduğu için olsa gerekir.
Dans eden mimaride yapılmış olan bina, Başkent Prag’ın en ilginç köşesiydi.
Prag kentinin ortasından geçen Vltava nehrinin üzerine, 1.400’lü yıllarda Kral Karl’ın yaptırdığı tarihi “Karl Köprüsü” çok muhteşemdi.
Köprünün her iki başlarında büyükçe kuleler vardı ve şövalye kıyafetli insanlar nöbetçilik yapıyordu. Yine bu köprünün üzerinde Aziz John Nepomuk başta olmak üzere, 30 adet heykel vardı. Köprünün üzerinde birçok sanatçı çeşitli enstrümanlarla müzik yapıyorlardı.
Maharetli ressamlar, en az fotoğraf kadar net bir görüntüyle dileyenlerin portresini çiziyordu.
Kilise, sinagog ve daha birçok tarihi yapılar vardı.
Bu şehirde bordür taşları bile tarihiydi ve aslı olduğu gibi korunuyordu.
Kale’ler, burçlar, tak’lar, anıtlar ne varsa hepsi ayrı bir şaheserdi.
Yine bu başkentte bulunan “İşkence Müzesi”ni ziyaret ettim.
Girdiğime pişman olduğum bu müzede insanlığımdan utandım doğrusu.
Âdemoğlu nasıl bu kadar gaddar ve acımasız olabilirmiş donup kaldım.
İşkence kazıklarından, giyotine kadar, çivili askılardan kafatasını sıkan mengenelere kadar, cadı yakmadan bedeni uzatma aparatlarına kadar her türlü aksesuar vardı.
Uzunca bir süre Sovyet kontrolünde kalan bu ülkenin hızla geliştiğine şahit oldum.
Eski Sovyet blok’una dâhil ülkelerde gördüğüm ataleti burada görmedim.
İnsanlarının sosyalizm terbiyesinden geçtiği hiçte belli olmuyordu.
Modern görüntülü Çek insanlarının sakinliği ve engin sabırları ilgimi çekti.
Son derece bakımlı şehirlerinde yer yer modern yapılar da yükselmeye devam ediyordu.
Okuma-yazma oranının %100 olduğu bu ülkede, ne yazık ki ateist (dinsiz) oranı çok yüksek (%40).
Nüfusunun %70’i şehirlerde, kalanları ise kırsala yerleşmiş.
Yazları güneşin bol olduğu bu ülkenin, enerji elde etmek için dev güneş panelleri kurduğunu gördüm.
Kışları ise bir o kadar da soğuk geçermiş.
11 milyonluk Çek Cumhuriyeti ayrılmadan önce (Çekoslavakya), ekonomik olarak Slovakları da uzun bir süre taşımış.
Skoda otomobilinin doğum yeri olan bu ülkenin ekonomisi daha çok sanayiye dayanıyor (%47).
Tarım ise çok az (%08).
Tarım üretimi içinde birçok çeşitlilik söz konusu ve bunun içinde afyon üretimi de var.
Denizi olmayan bu ülkenin alt yapısı, özellikle de kara ve tren yolları son derece modern ve gelişmiş durumda.

 

Bir yanıt yazın