AMERİKA
ABD Ankara Konsolosluğundan 5 Yıl önce 10 yıl geçerli olan vize almıştım.
Fakat işlerimin yoğunluğundan Eylül ayına kadar gitmeye fırsat bulamamıştım.
En nihayet gitmek nasip oldu.
Gitmeden önce Amerika’nın Coğrafi/Siyasi/Kültürel özelliklerine bakmam gerekiyordu.
Baktım
9.834.000 KM2 yüzölçümü ile Türkiye’den neredeyse 12 misli topraklara sahipmiş.
50 eyaletten oluşan Amerika’nın nüfusu ise; 330 milyon civarında.
En çok Petrol üreten ülkelerden birisi, Dünya’yı en çok sömürenlerden, Dünya’nın enerjisini en çok tüketenden, Dünya’nın servetine en çok sahip olmasından…
O kadar çok olumlu ve olumsuz özellikleri var ki, gitsen bir dert, gitmesen yine ayrı dert.
Herhalde Dünya nüfusunun büyük bir kısmı Amerika’dan nefret ediyordur ve herhalde Amerika birçok devlet için karabasan gibidir.
İdeolojik tercihlerim; Amerikan emperyalizminin insafsızlığı, Ülkesinin çıkarları için Dünya’yı karşılarına almaları, Menfaatleri için birçok Ülke’de silah-asker bulundurması ve hatta savaşması, kan dökmesi, bütün bunlar olup biterken halkının benmerkezci olup başka halkları umursamamaları gibi nedenlerle Amerika’ya hep olumsuz bakmışımdır.
Yine de; “Bi anlayalım, dinleyelim, yerinde görelim” deyu Amerika’ya gitmeye karar verdim
Washington DC’yi beton dolu bir Başkent olarak bekliyordum. Oysa gördüm ki Washington bir Orman’mış.
Orman’da kayboldum zannettim.
Tabi ki de abartıyorum! Doğrusu şöyle; herhalde Washington dünyanın en yeşil Başkenti’dir. Çünkü şehir Doğu’dan Batı’ya, Kuzey’den Güney’e kadar ormanlar ve yeşil alanlarla kaplı. Her taraf yemyeşil ve gümbür gümbür ağaçlarla doluydu. Beyaz Saray, Temsilciler Meclisi ziyaret ettiğim yerlerden bazısı.
Bunları size anlatmama gerek yok çünkü her gün TV’nizin Washington temsilcisi size zaten bildiriyor
Oradan New York’a gittim.
Gitmez olaydım.
Bu yaşıma kadar anti Amerikancı olan ben; Manhattan adasını gezdikçe bu nefretim azalmaya başladı.
Bu durum 3. günün sonunda da Amerika’ya hayranlığa dönüştü.
Efenim şööle izah edeyim; bir kere yerden gökyüzüne pıtırak gibi gökdelenler yükselmiş.
Küçücük yarımadada onlarca gökdelen var ve caddeler de oldukça dar.
Buna rağmen trafik sorunlu değil ve insanlar birbirini çiğnemiyor.
Neden?
Çünkü alt yapılarını sağlam yapmışlar, çünkü ulaşımın büyük bir kısmını metro ile sağlıyorlar.
Çünkü yayalar arabaları ile değil metro ile işyerlerine gelip gidiyorlar.
O yüzden de onbinlerce insanın olduğu yarımadada itişme-kakışma yok.
Hatta küçük de olsa parklar ve yeşil alanlar var ki, insanlar kısa bir mola verebiliyorlar.
Mağazalarda fiyatlar pahalı değil, hangi ürün olursa olsun, neredeyse diğer Ülkelerde satılanlarla aynı fiyattalar.
Dini bir baskı yok, şöyle ki; Yahudiler bir kenarda cemaatleriyle birlikte ayin yapıyorlar, beri yandan bizim Müslüman da bir kaldırımın bir kenarına seccadesini sermiş namazını kılıyordu.
Kimse de dönüp; “ayh şunlara bak ayol, ne kaa gericiler dime?” demiyor!
Bir yanda her köşe başında domuz etinden hod-dog (sosisli sandviç) satan seyyar arabalar, diğer köşenin başında da Helal Et yazıp satan diğer satıcılar…
Ne istersen, nasıl inanırsan, nasıl güvenirsen, ne renk zevkin varsa… hepsi var.
İnsanların her çeşidi, Hıristiyan’ı Budist’i, Meksikalısı, Senegallisi, Vejetaryen’i Etoburu, Türk’ü Arap’ı, Kel’i, Kör’ü… O kadar ki; tam bir Birleşmiş Milletler olmuş. (Bu arada; Birleşmiş Milletler Binası da yine Manhattan yarımadasında!)
En çok da görevli insanlar dikkatimi çekti; adam güvenlik sorumlusu, o kadar rahat ki, ziyaretçiler beklerken bir boşluk oluştuğu anda şarkı söyleyip dans edebiliyorlar.
Fotoğraf çekmek istersen her türlü şaklabanlığı yaparak size poz verebiliyorlar.
Amerika nüfusunun büyük bir kısmını Avrupa kökenliler oluşturuyor fakat aynı esneklik merkez Avrupa Ülkelerinin halklarında yok. Onlar daha ciddi, daha soğuk, daha disiplinli ve daha mesafeli davranıyorlar.
Bunlar da hem işini yapıyorlar hem de dans edebiliyorlar (ne güsel )
İzlemeye devam ediyorum; Hollywood filmlerinde itfaiye araçları, polis arabaları, bunların görevli memurları, arabanın modelleri, çekim yapılan yolların görüntüsü, toplu villa siteleri, çoğu evin önünde Amerikan bayrağının asılı olması, insanların Amerikan bayrağını don – atlet yaparak giyinmeleri, konuşmaları, yemeleri-içmeleri… İnanın hep aynıymış!
Oysa ben filmlerin biraz daha abartılı ve yapmacık olduğunu düşünüyordum.
Hiç farkı yok! Amerikan filmlerinde gördüğünüz her şey (konular hariç!), her eşya, her ev, her arka sokak-ön sokak, satıcılar, her araç, konuşma tarzları vb… tamamen aynı.
İçecek ve yiyeceklerin porsiyonları çok abartılı.
Bir kişinin aldığı-içtiği Kahve bardağıyla biz 6 kişi kahvaltı yaparız… O kaa yani
Valla anlatmakla bitmez, her şey çok güzeldi. Ben şahsen çok beğendim.
“Keşke şimdiye kadar gitseydim” dedim inanın.
57 Ülkeyi gezmek nasip oldu. En favori Ülkem “Singapur”du. Bu tercihim değişti.
Şimdi ABD birinci, Singapur ikinci yaşamak istediğim yer oldu.
Hatta bundan sonra ticari hayatıma “New York’ta mı devam etsem diye ciddi ciddi düşünüyorum.
Kabul edelim ki; Türkiye’den Afrika’da birine mal satmak istesen 1 ihtimalin olur, Amerika’dan satmak istesen 100 ihtimalin oluşuyor. Bunu araştırdım şöyle bir netice ile karşılaştım; Özellikle Latin Amerika ve Afrika halklarının üst düzey iş adamları Amerika Telefonu ediniyorlar. Kendilerinin bu Ülke ile ilgili görünmeleri hoşlarına gidiyor.
(Hatırlayın! Bizim kadınlar bile doğum zamanında Amerika’da olmak için birbirlerini çiğniyorlar, sırf “çocuğumuz Amerika’da doğdu” diyebilmek için!)
Oradan mal alımına daha sıcak bakıyorlar. Çünkü “biz diğer Ülkelerde sorun yaşarsak mahkeme yolu ile çıkarlarımızın korunup korunmayacağını bilmiyoruz, ama Amerika’da ki satıcıyı dava ederiz ve hakkımızı da alırız” mantığı yürütüyorlar. Diğer Ülkeler Amerika’dan gelen bir malı veya hizmeti daha bir önyargısız ve daha kolaylaştırıcı bir yaklaşımla kabul ederken (tabi biraz da şey korkusundan!), bu Ülkenin adı Türkiye veya başka bir yer olduğunda daha bir şüpheci ve olumsuz yaklaşımda bulunabiliyorlar.
Amerika halen daha birçok konuda öncü, Teknolojide açık ara öndeler.
Yeniliklere açık başarılı insan devşirmeyi de iyi biliyorlar.
İlaveten Güçlü Paraları ve çok yönlü çok çeşitli imha silahları da olunca şimdilik dünyanın “1 numarası” durumunu korumuş oluyor.
İşin özü dostlar; Amerika kesinlikle yaşanılacak ticaret yapılacak ve hatta sosyal faaliyetlerin en kolay yapılabileceği bir Ülke gibi geldi bana.
Elbette bu zalim yöneticilerini, katil baba ve oğul Bush’larını, içten çakal Pentagonlarını, dıştan sırtlan FBI’lıları, doğal çevrenin en büyük kirleticisi ve dünyanın en büyük soyguncusu olduğunu gerçeğini değiştirmez.
Ve hatta onları akladığım da düşünülemez!
Ama bi gidin görün derim…